-düğüm…
-hı?
bakışlarımı saçlarına yerleştiriyorum. sağ elimle bir yandan başını okşuyor, bir yandansa hiç onunla ilgilenmiyorum. şu anda hırpalanmakta olan meşgul sistemime giren her nefes belirsiz, her soluk veriş ise bir sıyrılma. sistemin çalışmak için didinen tazecik bir stajyer havalarında olması beni rahatsız ediyor. oysa ben düşünmeye çalışıyorum. konsantrasyonumun…
-iyi misin?
pekala… bu gece kendimle baş başa değilim.
-iyiyim. n’oldu ki?
-şimdi “düğüm” diye sayıklıyordun.
yaramaz bir çocuk gibi köşeye sıkıştırıldım. düğüm dediğimin farkında bile değildim. düşünürken ağzımdan kaçmış olmalı. şimdiyse zorunlu olarak, belki birkaç kelimeyle de olsa, aklımdan geçenleri ona aktarmak zorundayım. onun da algı dünyasına tatmin edici ikramiyeler vermeli. bir insanla beraberseniz bunu hep göz önünde bulundurmalısınız.
-bir şeyler kafamı kurcaladı. aklımdan “artık şu konuya bir son vermelisin, bir düğüm bulmalısın. aksi halde tüm ilmek ilmek ördüklerin sökülmeye başlayacak.” diyordum kendime. herhalde o sırada sayıkladım.
-nedir kafanı kurcalayanlar?
anlatmak istemiyorum. konu da bu sayılabilir esasında. şimdi başını yavaşça bana doğru döndürüyor ve gözlerime bakıyor. hafifçe sırıtıp zaman kazanıyorum.
düşündüğüm zırvalıklara gelirsek…
her birimizin sınırları var. bu varoluşmuş sınırların nerede ve niçin oluştuğunu tam manasıyla bilemiyoruz ve algımızsa buralara dek ellerini uzatmaktan gocunmuyor. hatta öyle ki, bu sınırları bir radar taraması gibi sürekli sinyal altında bırakıyoruz. bu sinyallerin ulaştıkları noktalarda yalnızca bizim sınırlarımız yok, etrafımızdakilerin de sınırları bir kaya gibi bekleşiyorlar. tüm dünya tasarılarımız ve algımız işte öylece serilmiş uçsuz topraklara. bir başkasının tasarı alanından şöyle bir geçmeyi denesem de bunlar ancak örtüşük birkaç noktayla kalıyor. geri kalan tüm alan ise benden tamamen uzak, benim hiç görmediğim bilinmez topraklar. ötedeki topraklar! insanlar belki de iletişim kuruyor fakat birbirlerini anladıklarını iddia edemiyorum. söylediğim her şey bir başkasının algı sınırlarında hiç beklenmedik yargılarla karşılaşıyor ve ufak tefek de olsa karşıdakinde bir fikir oluşması, benim tüm düşünce ve kendimi ifade etme yöntemlerimi sıfırlıyor.
dolayısıyla her yolculuğum bilinmez topraklara ve her yolculuk bilemediğim sonuçlara gebe.
ve belki de yaşamı bir deneyim haline getiren şey budur, diye düşünüyorum. terra incognito.
-terra…
bu sefer fark ettim. yalandan öksürerek sayıklamamı gizliyorum. bunları ona anlatmak istemiyorum. olduğu yerde zararsızca birtakım şeyler düşleyen birisine ne düşündüğünü sormak bana hep büyük bir kendini beğenmişlik gibi gelmiştir. kendinde onu öğrenmeyi hak görmek bir bozukluk olsa gerek. emrivaki yapmakla paralel bir bozukluk. çoğunlukla da öğrenmeye çalışmak manasız.
-biraz yorgunum, yarın anlatırım. mühim bir şey de değil zaten. ufaktan yatağa geçelim mi?
üstelemiyor.
bu gece de kendimleyim.
Categories
terra incognito
“dolayısıyla her yolculuğum bilinmez topraklara ve her yolculuk bilemediğim sonuçlara gebe.”
6 replies on “terra incognito”
Gorsel tasariminda degisikliklere gitmissin cok basarili olmus. Yazi yine Gundeviren kalitesinde. Ellerine saglik.
çok teşekkür ederim ince yorumlar için!
Her zamanki gibi çok başarılı. Ellerinize sağlık 🙂
çok teşekkür ederim! eksik olmayın.
Podcastlerden haber var mı?
kişisel nedenlerden ötürü bir süreliğine duraksamak zorundayım.