Categories
yazılar

yıkım istenci

“oysa canlı olan her şeyin canı sıkılıyor. bu nedenledir ki dünya denilen mavi-nokta sahnemiz uyduruk dramalarla dolu.”


-siktir oradan, hangi boku başardın da bunu başarabileceğini düşünüyorsun?

babama sert bir tokat attım. gözlerimin içine bakıyor. elimde karıncalanma var. vücudum heyecandan tel gibi titriyor. bir süre tan vakti sessizliğinde bekleşiyoruz. hiçbir şey demiyor, burnunu çekiyor ve olabildiğince yavaş bir şekilde kapıdan çıkıyor.

doğru zamanlarda hiçbir şey dememek, çok şey demekten daha acı verici olabiliyor. yıkımın gerçekleştiği anlarda beynin hiç efor sarf etmediğini biliyorum. babamın bana henüz ben gençken attığı tokattan hatırlıyorum bunu. tek duyumsadığım kendi soluk alışverişimdi. bir boğa gibi. çözümseyemediğinde ve imar ekipleri dozerlerle tüm düzenini bozmak üzere evini yıkmaya başladığında artık önlerinde durmanın ve bağırıp çağırmanın anlamı yoktur. gitmelisin. bunu sık yaparım. babamın ise ilk defa yaptığını görüyorum.

babamın beni desteklemesini beklemiyordum. hayatım boyunca bir kere bile yanımda olduğunu hatırlamıyorum. ancak bu sefer, diğer konuşmalarımızdan farklı olarak bir yere varamadığımızı gördüğümde çekip gitmedim. ona tokat attım. neden yaptığımı bilmiyorum. aslında, bir nedeni olduğunu da düşünmüyorum.

babama vuran yalnızca elimdi. elimi, bileklerim; bileklerimi kolum sayesinde sallayabildim. kolumuysa kaslarım sayesinde. bunu atomik parçalara kadar uzatabilirim ama anatomi atlasım yok. nihayetinde tüm bu “transeunt” faktörlerin kaynağını “immanent” bir beyin olarak görüyorum. elim, bileklerim, kolum, kaslarım ve daha birçok alt-yapılar yalnızca beynimin verdiği komutla harekete geçtiler. beynim ise düşündüğümü icra etmekle mükellef duruyor.

reddediyorum. tam olarak kant’ın da reddettiği gibi, istenilen şey ile onu icra etmek arasında mantıksal bir bağ yoktur, diye düşünüyorum. isteklerimi özgürce dile getirebilirim. bu istekleri hayata geçirecek kişi ben olduğum sürece ve prangalarım sapasağlam durduğu müddetçe her şeyi istemekte özgürüm. biliyorum, arzular özgürdür fakat insanlar değildir.

belki de yaşam transeunt bir hadisedir. ana kaynak, kaba deyimle immanent, her neyse, onun meydana getirdiği her etki de transeunt olmalı. belki de yaşam ve gerçeklik, kaynaktan süzülenlerin etkisiyle akan ve nedeni kendisinde aranmayacak bir nehirden ibarettir. milyarlarca yıl önce gerçekleşen o büyük patlama ve ona neden olan şey, şu anda yaşadığım her trajikomik hikayenin kaynağı! öylesine dolanıyor ve çöplerin ardından anlamlar yakalamaya çalışıyoruz. bu yıl itibariyle yedi milyar insanın oynadığı, devasa prodüksiyonlu bir tiyatro oyunu.

bir şey daha dikkatimi çekiyor. hayatım yerli yerinde ilerliyor. en azından kendi algı dünyamda tasarlanmış olan kadarıyla -ki bunu filmlerde, kitaplarda, mahalle baskılarında, ailede görüyoruz ve dünyamızda tasarlıyoruz- mutlu bir yaşam içerisindeyim. mutluluk ne bilmiyorum fakat bana mutluluk olarak satılan çoğu kandırmacaya sahibim. iyi bir işim, oldukça güzel bir evim, tatil imkanlarım, pek nadir sorun yaşadığımız güzel bir eşim var. istediğim şeyleri alabiliyorum. aslında hayır. isteklerim özgürken istediğim şeyleri alabiliyorum diyemem. istediğimi zannettiğim şeyleri alabiliyorum. işte yirmi birinci yüzyıl mutluluğu! dikkatimi çeken şey ise bu konfor. geniş, yumuşak ve hoş kokulu deri bir koltukta uyukluyorum. bu uyuklama öylesine rahat ki, bir yerden sonra can sıkıcı olmaya başlıyor. koltukları parçalayacak bir köpek, üzerine dökebileceğin romlar, ateşiyle aleve verebileceğin sigaralar arzuluyorsun! bu rahat olma hissi öylesine rahatsız ki, insanı resmedilen şeytan rolüne hazırlıyor. şeytan büyük bir başıboş! kurgu dinlerde olduğu gibi, cennetten kovulan adamın bunca kötülüğü yaratmasına şaşmamalı. mutlaka canı sıkılıyordur. tüm bunları can sıkıntısından yaptığımızı biliyorum.

babama tokat attım, evet, çünkü canım çok sıkılıyordu. dramatik bir sahne. oysa canlı olan her şeyin canı sıkılıyor. bu nedenledir ki dünya denilen mavi-nokta sahnemiz uyduruk dramalarla dolu. bizler bir süredir yolunda gideni yoldan çıkarmak isteriz. dramalar kurar, yaşamla ilgisi olmayan türlü medeni-kavramlar üretir ve esiri oluruz.

son olarak şuna eminim ki, her birimiz dingin ve huzurlu rahimden canımız sıkıldığı için çıkıyoruz.

çünkü doya doya ağlamak istiyoruz!

8 replies on “yıkım istenci”

Son cumleler cok guzeldi. Keyifle basindan beri takip ediyorum ve yakinda cok degerleneceksin. Ilk takipcilerin olarak bizi de unutmazsin umarim :))

teşekkür ederim! etkileşime geçebildiğim herkes çok değerli tabii ki. sevgiler.

üzzerine yazmak istediğim şeyleri yazıyorsun güzelde yazıyorsun. devam et kardeşim

dile getirmek istediğimiz çok şey var. denk düşmemiz sevindirdi. teşekkür ederim!

İnsan hayatı aslında çok küçük bir noktaya değinerek baştan sona özetlenmiş gibi. Değinilecek daha çok şey vardır ama belki de ötesini zırvalamak sadece anlam katmaktır. Ne diyebilirim ki, çok güzel.

anlatmak istediğim şeyler hakkında yorum gelince heyecanlanıyorum. bir şekilde bu etkileşimi yakalıyoruz gibi. çok düşünmek bir noktadan sonra çok uydurmaktır ve çok kılıf bulmaktır. seviyesini iyi ayarlamak gerek. çok teşekkür ederim!

çok teşekkür ederim nazik yorumlarınız için. gündeviren benim için çok özel, devam edeceğim. sitenin en altındaki instagram ve facebook simgelerine tıklayarak hesapları takip edebilir ve yeni yazılardan haberdar olabilirsiniz. sevgiler!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *