2 eylül 2020. kurgu bir yazı olmayacak bu, kendi ufak patikamdan bahsedeceğim.
hiçbir deneyimim yok; tasarım, web sitesi kurma, reklam, sosyal medya yönetimi, video düzenleme, ses düzenleme ve podcast servisleri! hiçbir deneyimim yok.
yine de 2 eylül 2020 tarihinde bir can sıkıntısı ittirmesi ve üretme isteğiyle kuruluverdi gündeviren.
çocukluğumdan bu yana yazar, ardından kağıtları buruşturup yaşlandırırım. bu sefer genç ölmelerini istediğim için gündeviren fikri ortaya serpildi. ilk etapta ne yapacağımı bilemez halde, sayısız kaynak okuyup araştırarak güç bela kendime bir web sitesi kurmayı başardım. gündeviren’in parmakları henüz başlangıçta yalnızca tanıdıklarıma dokunuyor, onlarla etkileşim içerisinde oluyordu. ardından biraz büyüdü, daha da büyüdü ve beklediğimden daha çok ilgi gördü.
gündeviren’in tek bir felsefesi var. günaşırı düşüncelerime bir liman olması! pekala, üç haftadır hiçbir düşünce kafamdan geçmediği için mi yazmıyorum?
hayır. yazmıyorum, çünkü en ağız dolusu tabiriyle “sikerler!”
gündeviren benim belki de gururla bakabildiğim tek üretimim. onun şevkatli kollarına kendimi bırakıp rüzgarda salınmak epey keyifli olsa da insanlara istediklerini verme fikriyle hareket etmemeliyim, diye düşünüyorum. bir pazar günü oturmuş ve kahveyle kendimi doldururken “bugün pazar, gündeviren’e bir yazı yazıp atayım. süreklilik olmazsa okuyucuları kaybederim.” dediğim gün pılımı pırtımı toplamalıydım.
şimdiyse pılımı pırtımı toplamasam da ceketimin yakalarını şöyle bir düzeltiyorum. gündeviren, gündeviren olarak kalmalı. tek yolu bu. yapmak istediğim bu.
“yazıların markası olur mu?” diye düşünüyorum birkaç zamandır. gündeviren’in bir markaya evrilmesi beni tatmin edecek mi? her zıkkımın giderek hipsterlaştığı 21. yüzyılda ben nasıl sakınacağım kendimi? güzel tasarımlar, güzel sunumlar, reklamlar! bir elma şekeri meselesi esasen. yalnızca şekerli dış kaplamasıyla ilgilenmek var, bir de elmayı sevmek var. gündeviren’in işi şeker değil, elma olmalı. onu daha fazla süslemek ve insanların damak tadına uygun, her pazar günü erişilebilir bir piyasa ürünü olarak ortaya sürmek tamamen kendime vuracağım yıkıcı bir darbeden ibaret. oysa kendimi yıkmak istemiyorum. hatta aksine, sitenin her köşesinde yazdığı üzere “yaşadığımı ispatlayabilmek” ile dertliyim.
yazının markası var ya da yok, bunlar sanırım benim konularım değil. ancak şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki gündeviren bir marka değil.
gündeviren benim. canım isterse yazarım.
6 replies on “yazının markası”
Hiç yazı gelmiyor diye düşünmüştüm iki üç gün önce. Şimdi görünce mutlu oldum, okuyunca da biraz empati yaptım. Her şey gönlünce olsun. Yazılar geldikçe okumaya devam edeceğim. İki aya yakındır takip ediyorum ama bu iğlk yorumum. Benim gibileri de vardır eminim ki. Ben de şahsen yazıları bekliyorum ama sen en iyi nasıl hissediyorsan öyle devam etmelisin. Başarılar kardeşim.
teşekkürler! birilerine dokunmak ve desteğini hissetmek iyi geliyor. sevgiler.
özlediiikk
teşekkürler!
Çok güzel düşünüyorsun, kesinlikle haklısın. Yazılarını seven her halükarda gelir okur.
desteğiniz için teşekkürler!