hey, toplanın buraya şık giyimliler! sizler beni seyredeceksiniz, bense sizlere neyi seyrettiğimi açıklayacağım. çökmüş ruhlar bütünü, toplumun birbirine muhtaç bakır atomları! aşıyor musunuz bireysel dağlarınızı? ruh dağlarınızın zirvesinde oturmuş, örtülere sarılmış hüznü gördünüz mü? hüznü mü ele geçireceksiniz? keyifle izleyeceğim beyhude çabalarınızı.
başıboş bir adamın iğneleri bunlar. kendime yaşam seyircisi diyeceğim bundan sonra ve çok renkli televizyonlarınızın henüz kendini kanıtlayamamış renklerinden bahsedeceğim.
dalgınlıkla girdiğim yolların bakir manzaraları, teşekkürler! nasıl unutabilirim bunu? zirve fikri aklında dolananlar manzaraları ıskalarlar.
kim aşacak kendinizi?
kimse nereye gittiğini bilmeyen kişi kadar yükseklere çıkamaz, evet böyle düşünüyorum. sizleri görmeli! bunca nereye gittiğini bilmeyen kaybolmuşu, kısaca vasatlar ordusunu görmek bana neşe katardı. sonra da onların yükseklere çıkamadığını görünce şaşırırdım. dinle bak, soluklarını dinle onların. nasıl da gürültülü, duyuyor musun? bir çekiş ki yutacak etrafını, bir bırakış ki yırtacak geri kalanı! onların hiddetini hissetmeli. ufak hücrelerine yağan şu hediye paketlerini görüyor musun? her birisi ümitlerine bağlanan kurdeleleri açmaya üşeniyor. ancak biliyorlar ki paketin altında parlak yarınlar var. işte sana onların boğucu karanlığı! anlayamayacakları her şeyi anlamış gibi göstermek zorundalar. birileri gelecek satıyor. dolandırıcının kollarına bir bebek saflığında dolanıyorlar ve ağızlarını açıp meme bekliyorlar. böylesini hiç görmemiştim, dürüst olacağım. yanlışa inandırılan ama onu da yapamayanlar ordusu. bu insanlar nereye gittiğini bilmiyor, zira gidilmesi zorunlu, direktiflerle ve tabelalarla dolu birçok yol var önlerinde. yolları olmadıklarından değil, onca yolu aşmak zorunda hissettirildikleri için oldukları yere çivilenmişler.
söylüyorum sana, çok yola gitmeye çalışmak hiçbir yolu tamamlayamamaktır!
kendine gel. rahat. hazır ol. insansın yahu, sana yakışanı yapıyorsun. altmış-yetmiş sene yaşa, tamamlayamadığın yollarda öl.
zirveyi hedefleyen dağ adamlarını, yalnızca zirveleri gözlemiş bu dağ adamlarının kaçırdığı binbir patikayı duyumsa. güven bana. gözlerini şenlendirecek patikalarda yürü. kaybolmaktan mı korkuyorsun? sen kendine ait olan patikalarda usulca seyret etrafını. birileri senin büyülenmişliğinden etkilenip tabelalar döşeyecektir oraya. yaşamını izle. siktir et diğerlerini.
ben, yaşam seyircisi, her baktığım yaşamda özgün açılan binbir çiçek görüyorum. sen, şık giyimli! çıkmış ortak değerler ve hedeflerden bahsediyorsun! gölleri kovayla taşıyıp her çiçeği sulamaya çalışıyorsun. kim uyduruyor her bitkinin sulanması gerektiğini?
kimseye değil, kendime ulaştığım; sonu yaşamın kıyısındaki tatlı meyvelere uzanan o yol… dalgınlıkla girdiğim yolların bakir manzaraları, yeniden teşekkürler! nasıl unutabilirim bunu?
4 replies on “yaşam seyircisi”
Nedense bunlari yazdigin odani cok merak ediyorum. Yine super bir yazi olmus. Tebrikelr
loş ışıklı, gayet normal bir oda denilebilir. sürekli gerçekleşen kedi istilalarını saymazsak tabii. çok teşekkür ederim, eksik olmayın!
“kim uyduruyor her bitkinin sulanması gerektiğini?” Muhteşem… Umarım hak ettiğin yerlere geleceksin Gündeviren 🙂
çok teşekkür ederim. keyif alayan her okuyucu ile beraber çoktan hak ettiğim yerlere gelmiş gibi hissediyorum. sevgiler!