Categories
yazılar

otopsi raporu

“ara sıra onları haklı bulup kendini dev bir x’e çevirmek ve denklemin bilinenlerini vererek seni bulmalarını sağlamak istiyorsun. öyle ya, böylelikle kurtulacaksın kendini bulmaya çalışmaktan.”


epeydir konuşuyorum. uzun süredir sinsice denilebilecek sessizlikte beni izliyor. göğsünün şişip tekrar indiğini görüyorum. bana bir şeyler diyeceğini biliyorum. evet, şimdi dudaklarını açıyor.

-demek öyle. bir süredir seninle konuşamıyoruz fakat bunları artık saklayamayacağım. duyman gerekiyor, o yüzden beni iyi dinle. yaşadığın karmaşaya bir isim takman gerekmiyor. isimler yenisi gelene kadardır, bir an içerisinde tükenirler. fikirlerine özlem duyduğunu itiraf ediyorsun. hayır, sen yeniden fikir sahibi olmayı istiyorsun. dudaklarından çıkanı avucunla yakalayıp bağlanmak istiyorsun onlara. oysa onları hiçbir zaman için evcilleştiremeyeceğini biliyordun, yanılıyor muyum? “budur.” dediğin düşüncelerin döndürüyordu kanını damarlarında. “budur.” dediğin bir öbürü denk gelene kadarmış, değil mi? nasıl da kaskatı kesilip pıhtılaşmışlar dört bir yanında şimdi. gerçekten sulandırıp çözecek misin aklındakileri? kendi özünü seyreltip başarısız bir kokteyl mi çıkarmaya çalışıyorsun aidiyetlerinden? senin bu çabanı anlamıyorum. harekete geçmeyi o kadar tasarlıyorsun ki olduğun yerde hareketsiz uzanıyorsun bir süredir, farkında mısın? vücudun bolca kesik dolu, doğru. fakat bunların bir kısmını kendini cerrah edip açmışsın ve hastalıklı olanı arıyorsun. her şeyin bir anda üzerine geldiğini hissediyorsun. hatalı olduğun nokta da tam olarak bu. senin sedasyonun bitmiş yalnızca. kendini uyuşturduğun her meşgaleni geride bırakmışsın. tek denediğinse kendinle uyuşturmaya çalışmak olmuş benliğini. sinirli olmanı anlayabiliyorum. seninle bunları uzun zaman önce konuşmaya başladık. yaklaşık iki senedir her şeyin senin için iyi gitmediğinin farkındayım, bunda haklılık payın var. olduklarını bir kenara koyup bilmediklerini üzerine yakıştırmaya çalışıyorsun. kendini çingene gibi giydirmeye çalışmaktan vazgeç. bak, üretim devam ediyor. bir kere işlendin, belki iki, belki de üç. nihai ürün olamadın. olamayacaksın. son müşteriye ulaştığını düşündüğün o mesut anın tam ortasında ikinci el piyasasında çürümeye mahkum edilirsin. ayrıca, sahip olduğun tüm kasabalarını da birbirlerine asfaltla bağlamışsın. birisini bulsalar, öbürünü de senin tabelalarınla bulacaklar. nedir bu sistem kurma gayretin, anlamıyorum. bulunmaya ihtiyacın olmadığını söylüyor, sabah-akşam kendine çıkacak yolların inşası peşinde koşuyorsun. bir çerçeveye oturtamadığın etik anlayışını şimdi yollara kaldırım taşlarıyla oturtmuş, sokak lambalarıyla çevrelemişsin. bulunmak istemiyorsun ama, öyle mi? bana buradan birileri için yürüyüş yolu yapıyormuşsun gibi gözüküyor. insanların bir yörüngeye sahip olmanı istemeleri canını sıkıyor, farkındayım. kararsız hareketlerin, uçurumlar dolu söylemlerin… ara sıra onları haklı bulup kendini dev bir x’e çevirmek ve denklemin bilinenlerini vererek seni bulmalarını sağlamak istiyorsun. öyle ya, böylelikle kurtulacaksın kendini bulmaya çalışmaktan. pratik gibi geliyor kulağa fakat korkakça. senin tarafından bir yörüngeye teslim olmak rahatlatıcı bir çözüm olarak duruyor. oysa onlar yalnızca seni uyduları yapmanın peşinde. bunları gerçekten sana söylememe ihtiyacın var mı? bilmediklerinle kimliğini açıklamaya çalışmana, yaşadığını ispat etmen için her gün bildiklerini öldürmene bir lüzum var mı? unutma. öylece ve de rastgele. senin yaşamın öylece ve de rastgele.

hemen göz hizamdaki aynayla epeydir konuşuyorum. uzun süredir ölü denilebilecek sessizlikte konuşuyorum. göğsümün şişip tekrar indiğini görüyorum. yaklaşık iki sene sonra uzandığım yerden hafifçe doğrulup ayak başparmağımdaki künyeyi sertçe çekerek çıkartıyorum.

künyeye bakıyorum.

hiçbir şey yazmıyor.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *