güneybatı istikametinde toumba stadyumu, kuzey istikametinde ise st. barbara kilisesi. rakomelo’da sıradan bir gün, diye içimden geçiriyorum.
-bugün paok’un maçı var.
praksagora sokağı’ndan insanlar akın akın geçmeye başlıyor. bir grup taraftar, kalitesiz garaj gruplarını aratacak vaziyetteki vasat altı müzikal anlayışları ve agresif sözleri ile bağırıyorlar.
-kaçta başlayacak?
-birkaç saate başlar sanırım. biraları bitirince kalkıp şehir merkezine inelim mi?
-kesinlikle.
bir süre daha etrafıma bakınıyorum. st. barbara kilisesi’ne giden didaskalou caddesi’nde de bir hareket var. bir süre oraya bakındıktan sonra sormak üzere giorgos’a dönüyorum. onun dudakları benimkinden hızlı.
-evet, evet. bakışlarından nefret kusmaya başladın yine.
-bunlar nereye gidiyor diye soracaktım. şuradan, kiliseye gidenler.
-kendin söylüyorsun, kiliseye işte.
-bugün, bu saatte?
-yardım kampanyası. sık sık olur. vg buradayken denk gelirdik hatta. siz de “salaklar” derdiniz.
-hala ortodoks, hm?
-din meselesini konuşmamamız gerektiğini söylemiştim. benim inançlarım seni ilgilendirmiyor. ayrıca…
geri kalanını dinleyemiyorum. giorgos “ben ortodoks hristiyanıyım!” diye haykırmaya bayılır. bu zırvalığı kim uydurduysa artık, bilemiyorum. şunun veya bir başkasının inançları beni ilgilendirmiyormuş. pazar sabahları kilisede gözükmediğinde neden orada olmadığın onları ilgilendirir, ancak sen onların inançlarıyla ilgilenemezsin. biradan boğazımı tazeleyecek bir yudum alıyorum. tekrar paok taraftarlarına bakınıyorum. belki de böyle anlatabilirim, diye düşünüyorum.
-giorgos, şu taraftarları görüyor musun?
önce praksagora sokağı’na, sonra da bana bakmakla yetiniyor.
-sence bu insanlardan birisi ya da şu siyasi partiler için yanıp tutuşanlardan birisi, hiç ortalığa çıkıp “dünya güneşin etrafında dönüyor!” diye haykırıyor mu?
-anlamadım?
-sadece evet ya da hayır, giorgos. bu adamlar “inek dört ayaklı bir memelidir.” diye ortalıkta geziniyorlar mı?
-hayır.
biramdan bir yudum daha alıyorum ve sol elimi giorgos’un omuzuna koyup dostça sıkıyorum.
-emin olan insanlar haykırmazlar, değil mi? bu adamların her biri dünyanın güneş etrafında döndüğünü de, ineklerin dört ayaklı bir memeli olduğunu da biliyor. bildikleri için de bunu haykırmak zorunda hissetmiyorlar.
-nereye varmak istiyorsun?
-bu bağıran taraftarların hiçbirisi paok’un galip geleceğinden emin değil. siyasi partiler için yürüyüş düzenleyip bir sonraki seçimde kazanmak uğruna kendisini partilere adayan insanlar da partilerinden emin değil. bu nedenle haykırmak zorundalar.
giorgos’un hızlı dudakları yine harekete geçmek üzereyken omzundaki elimi çekip işaret parmağımı “bir saniye!” anlamında kaldırıyorum ve şişede kalan birayı da içip arkama yaslanıyorum.
-sen neden haykırmak zorundasın, giorgos?
2 replies on “haykırmak”
Düşündürücü bir son.Yazılarınız gerçekten etkileyici,yeteneğinize uzun süreler daha tanık oluruz umarım
çok teşekkür ederim! keyif almanıza sevindim. gündeviren devam edecek, eksik olmayın.