bugün seksen dördüncü yaş günüm. tanrıları tahtlarından azad ettim ve yollarına koyuldular.
tekli koltuğa rahatça yaslanmış, sobanın isli camından sızan ışığın yarattığı gölgeme bakıyorum. kendimi soyutlanmış ve tamamen gölgeden oluşmuş gibi görmeye, platon’un mağara alegorisini küçük evimde yaşamaya koyulmuşum. gördüğüm gölgemin ardında onlarca yıllık bir yaşantı var. geçmişimi hatları düzgün ancak görünüşü epey bulanık bir gölgede izliyorum. işte, yirmi üç yaşında aynı koltuğu pencere kenarına çekip dışarıyı seyreden ben. sokakta bir fare açlığını giderebilmek adına dar bir geçitteki çuvalı kemirmeye çalışıyor. bu görüntüyü oldukça net bir şekilde hatırlıyorum, çünkü o zamanlar bunu tuhaf bulmuştum. kimi farelerin denk gelip de rahatça beslendiği o gece, bir tanesi çuvalı ufak dişleriyle hırpalamak zorundaydı. bu sosyal farkı ilginç bulmuş ve dünyanın bir yerinde o gün kaygısızca beslenmiş olan bir fareyle hemen görüş alanımdaki farenin eşitsizliğini ve didinen farenin muhtemel hüznünü düşünerek şaşırmıştım. bugün seksen dördüncü yaş günüm. aynı görüntüyü izliyor ve artık yalnızca çuvalın fareyi kemirmesini ilginç bulabilecek bir düşünceyle yaşamaya devam ediyorum.
gölgelerimde gördüğüm bir karanlık dikkatimi çekiyor. neredeyse bir asırlık ömrümde başıma geldiğini düşündüğüm tüm talih ve talihsizlikleri kendimce yorumlamış ve anlamaya çalışmışım. kendime yarattığım ızdırapların zincirine vurulmuş, durumları ve koşulları suçlayarak on yıllar geçirmişim. şu an kendi gölgeme bakıyor ve gölgemin hatlarını inceliyorum. gölgenin geneli karanlık ve anlaşılamaz ancak gölgeyi çevreleyen hatlar oldukça keskin ve görünür. şimdi fark ediyorum ki o karanlık ve anlaşılamaz her şeyi anlamlandırmakla yaşlanmışım. anlamsızlığa yüklenmiş seksen dört senelik bir anlam! kendi gölgem gerçekleşiyor ve birkaç boyutlu bedenim onun kopyası haline geliyor. gördüğüm o keskin hatlar tam olarak yaşamın hatları. bunun içerisindeki tüm o karmaşaya nasıl şaşırabilirim? yaşamımın bir an sürmesi beni niçin endişelendirmeli? biyolojik bir yürüyüşün paçasına takılmış ve doğmuşum, şimdiyse yavaştan ölüyorum. yaşamın tüm hatları bundan ibaret ise aradaki o tüm beşeri uydurmalar ve yanılsamalar da neyin nesi?
teles bir zamanlar şunu demişti: “bir yılan tutmak istiyorsan başından tutabilirsin ve bir sorun olmaz. ancak gövdesinden tutmaya kalkışırsan ısırılırsın.” şimdi dikkatimi çekiyor, aslında durum ve koşullar hiçbir zaman olayların esas noktası olmadı. asıl olan benim tutumum ve yanlış fikirlerimdi. yaşama karşı geliştiremediğim o tutum ve uyum sonucunda ısırıldım. bugün seksen dördüncü yaş günüm. nihayet tüm döngüyü iki heceli iki kelimeye sığdırabiliyorum.
ha-yat (hayattayız)
ö-lüm (bekliyoruz ölmeyi)
bugün seksen dördüncü yaş günüm. tanrıları tahtlarından azad ettim ve yollarına koyuldular. benim de yollara koyulacağım zaman geldiğinde kayıtsızca ve kin gütmeden, bir ziyafetten neşeyle ayrılıyormuşçasına yaşamdan vazgeçeceğim. hayatın ve ölümün kabulüyle yok oluşa teslim olurken korinthos’taki bir fıçıda hatırlanacağım.
8 replies on “fıçıya dönüş”
Anlaşılmaz her şeyi anlamlandırmakla yaşlanmışım.Çok hissedebildiğimiz bir cümle.Yine harika bir yazı!
çok teşekkürler!
Çok güzeldi yine.
çok teşekkür ederim!
““bir yılan tutmak istiyorsan başından tutabilirsin ve bir sorun olmaz. ancak gövdesinden tutmaya kalkışırsan ısırılırsın.” şimdi dikkatimi çekiyor, aslında durum ve koşullar hiçbir zaman olayların esas noktası olmadı. asıl olan benim tutumum ve yanlış fikirlerimdi. yaşama karşı geliştiremediğim o tutum ve uyum sonucunda ısırıldım.” Bu satırlara bayıldım!
çok teşekkür ederim!
tüm yazılarınızı okudum ve tek kelimeyle muhteşemler. en son yazınıza yorum yazmak istedim. doğru bir organizasyon ve planlama ile çok iyi yerlere geleceğinizden eminim. bırakmamanız dileğiyle…
zarif sözleriniz için teşekkür ederim. pek o işlerden anlamıyorum ne yazık ki. neler olacağını hep beraber görmek isterseniz takipte kalın. sevgiler!